Netflix’in dört bölümlük mini dizisi Adolescence, son zamanlarda ülkemizde de güncel bir yara olan “incel” kavramına, ergenliğe, yalnızlığa ve şiddete uzanan çarpıcı bir yolculuk sunuyor. İlk bakışta cesur ve psikolojik derinliği olan bir yapım gibi görünse de, dikkatli izleyiciler için oldukça çarpıcı ve sorgulatıcı bir eksikliği de içinde barındırıyor. Gelin beraber inceleyelim.
Adolescence Dizi Konusu
Adolescence dizisi, içine kapanık bir lise öğrencisi olan Jamie’nin sosyal dışlanmışlık, aile ilgisizliği ve akran zorbalığıyla şekillenen karanlık dönüşümünü konu alır. Dizi, genç bir erkeğin incel (zorunlu bekâr) ideolojisine sürüklenişini ve bunun dramatik sonuçlarını işler.
Jamie’nin, içine kapanmışlığı, dışlanmışlığı ve giderek kararan iç dünyası üzerinden incel kültürü mercek altına alınıyor. Dizi boyunca Jamie’yi anlamamız bekleniyor; yalnızlığını, duygusal açlığını ve toplumsal dışlanmışlığını izliyoruz. Ancak onun şiddetine kurban giden Katie hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Katie, yalnızca birkaç video kaydında zorba tavırlarıyla resmediliyor ve ardından tamamen anlatının dışına itilerek, bir “olay unsuru” hâline getiriliyor.
Adolescence – Jamie Merkezde, Katie Yok!
Dizinin en güçlü sahnelerinden biri Jamie’nin psikologla yaptığı derin ve katmanlı konuşma. Burada Jamie’nin iç dünyasına dair birçok şeyi görme fırsatı buluyoruz:
- Duygusal yalnızlık,
- Anlaşılmama korkusu,
- Cinsiyet rollerinin baskısı,
- Aidiyet arayışı…
Bu noktada dizinin “Adolescence” yani ergenlik temasını güçlü biçimde verdiği söylenebilir. Ancak bu anlatı, ne yazık ki tek yönlü. Dizinin her sahnesinde Jamie’yi biraz daha tanıyor, biraz daha “anlıyoruz.” Peki ya Katie? Onu ne kadar tanıyoruz?
Katie hakkında elimizde sadece şu var: sınıf arkadaşlarına karşı sert davranışları, Jamie’ye yaptığı zorbalık ve öldürüldüğü haberleri. Bu kadar. Oysa o da bir çocuktu. Belki onun da yalnızlığı vardı. Belki kendi iç dünyasında baş edemediği başka fırtınalarla savaşıyordu. Ama biz bunların hiçbirini öğrenemiyoruz. Çünkü anlatı, Katie’yi sadece Jamie’nin dönüşümünde bir tetikleyici olarak kullanıyor. Evet, diyebilirsiniz ki ana tema incellik ama bu tema sadece tek bir yönden ele alınarak nasıl başarılı olabilir ki? İncelleri sadece anlamalı mıyız yoksa onları her anlamda ele mi almalıyız?
Erkek Şiddetine Empati, Kadın Kurbanlara Sessizlik
Dizi boyunca “Jamie’yi neden anlamalıyız?” sorusu sürekli önümüze getiriliyor. O yalnızdı, ailesi ilgisizdi, okulda dışlanıyordu… Yani her şey onu bu hale getirmişti.
Ancak bu noktada şu soru kaçınılmaz hale geliyor:
Aynı yalnızlığı yaşayan kız çocukları neden “katil” olmuyorlar?
Kadınlar sistematik olarak daha fazla baskıya maruz kalıyor: toplumdan, aileden, eğitim sisteminden. Ama incelleşmiyorlar. Sessizleşiyorlar, içlerine kapanıyorlar, çoğu zaman kendi kendilerini suçluyorlar. Erkek çocukları ise öfkelerini dışa vuruyor, toplumsal olarak buna daha fazla alan buluyorlar.
İşte tam da burada Adolescence dizisi, kadın cinayetlerinin medya temsiline çok benzer bir yapı kuruyor:
Failin geçmişi anlatılıyor, iç dünyasına dair derinlik sağlanıyor. Ama kurban? Sadece bir isim, bir fotoğraf, bir istatistik. Aynı şey bu dizide de Katie için geçerli.
Adolescence – “Biraz Daha Uğraşsaydık Böyle Olmazdı” Demekle Olmaz!
Final bölümünde Jamie’nin ailesi ağlıyor.
“Ne tatlı bir çocuktu.”
“Biraz daha çabalasaydık böyle olmazdı.”
Oysa ne kadar yalnız olursa olsun, ne kadar travmalı olursa olsun, Jamie bir katil. Ve Katie artık hayatta değil. Bu kadar net. Bu gerçeği “aile içi pişmanlık”la geçiştirmek, vicdan rahatlatmaktan başka bir işe yaramıyor.
Evet, Jamie’nin hikâyesi önemli. Onun gibi gençleri topluma kazandırmak da. Ama bunu yaparken kurbanın görünmez olmasını kabul edemeyiz. Katie’nin hikâyesi, duyguları, geçmişi, ergenliği de en az Jamie’ninki kadar önemliydi. Ancak anlatı onu sildi.
Gerçekten Adolescence Teması İşlenmiş mi?

Eğer Adolescence kelimesi sadece Jamie’nin kırılgan ergenliğine işaret ediyorsa bu anlatı eksiktir. Çünkü Katie’nin de bir adolescence dönemi vardı. Onunki anlatılmadı.
Dizi, psikolojik bir yüzleşme yaratmak isterken istemeden de olsa failin derinliği uğruna kurbanı sessizleştirme hatasına düşüyor.
Feminist bir izleyici olarak şunu net bir şekilde söylemeliyim:
Eğer incel teması işlenecekse, sadece failin iç dünyası değil, kurbanın insanlığı da eksiksiz temsil edilmeli. Medya anlatılarında hep gördüğümüz o kalıp — “katili anla, kurbanı unut” — burada da sürüyor.
Sonuç: Jamie’yi Anlamak Yeterli Değil, Katie’yi Hatırlamak Gerek!
Jamie’yi anlamak, onu topluma kazandırmak, incel kültürünü analiz etmek elbette önemli. Ama bunu yaparken Katie’nin hayatını görünmez kılmak, en baştan yapılmaması gereken bir hataydı.
“Adolescence” sadece Jamie’ye ait değildi. Katie de ergenliğin içinden geçiyordu. O da büyümeye, anlaşılmaya, duyulmaya ihtiyaç duyuyordu.
Ama anlatı onu sadece bir “kurban” olarak bırakıp unuttu.Ve evet, dizide geçen o cümle hâlâ kulaklarımda yankılanıyor:
“Herkes Jamie’yi hatırlayacak, Katie’yi unutacak.”
Yorum yap