Parasyte: The Maxim Anime incelemesi

Parasyte: The Maxim

Animeler benim 2020’de pandemi patlak verdiğinde tanıştığım bir alandı. Öncelerinde bana uzak olduğunu düşündüğüm bir dünyaydı. Açıkçası çok kötü ve iddialı açıklamalarım bile olmuştu animeler hakkında. Her neyse konumuz bu değildi, birkaç doğru tavsiye, izlediğim kaliteli yapımlar ile tepkim kırıldı ve çok sık olmasa da çıkan işleri takip eder oldum. Parasyte: The Maxim animesi de sürekli karşıma çıkan sonunda bir fırsat verip izlediğim keyifli işlerden biri oldu. Sizler de Netflix’te sürekli denk gelip şüphe de kalıyorsanız benim gibi neden bir bir şans vermelisiniz gelin beraber inceleyelim.

Parasyte: The Maxim Anime Konusu

Hikâye, sıradan bir lise öğrencisi olan Shinichi Izumi’nin yaşamının bir gecede değişmesiyle başlar. Dünya, bir grup gizemli uzaylı parazit tarafından istila edilmiştir. Bu parazitler, insanların beyinlerine yerleşerek bedenlerini kontrol altına alırlar. Ancak Shinichi’nin vücuduna giren parazit, onun beynine ulaşamadan yalnızca sağ elini ele geçirebilir. Böylece Migi adını verdiği bu parazit ile insan ve parazitin birlikte yaşamak zorunda kaldığı tuhaf bir ortaklık başlar.

Shinichi artık ne tamamen insandır ne de tamamen parazit. Bu yeni hâliyle, insanlığını korumaya çalışırken diğer parazitlerin acımasız saldırılarına karşı hayatta kalmak zorundadır. Her bölümde insanlık, empati, ahlak, doğa ve hayatta kalma üzerine derin sorularla karşı karşıya kalır.

Parasyte: The Maxim Anime incelemesi

Öncelikle belirtmeliyim ki, Parasyte: The Maxim beni izlerken ve izledikten sonra oldukça ilginç düşüncelere sürükleyen bir anime oldu. Başlarken kafam dağılır, biraz da eğlenirim diye başladığım yapımı bitirirken varlık felsefesi, yaşam hakkı ve etik hakkında düşünürken buldum. Sahi kimin yaşamı daha değerliydi?

Parazitler Mi Kötü, İnsanlar Mı?

Parasyte: The Maxim

Parasyte: The Maxim animesi sadece bir hayatta kalma hikâyesi değil; etik, bilinç, doğal seçilim ve yaşam hakkı üzerine düşündürücü bir sorgulama. Benim beynimde onlarca yeni soruya yer açtı. Parazitler gerçekten düşman mı, yoksa biz mi daha yıkıcıyız? İnsanların hayatta kalmak için başka canlıları öldürmesini doğallaştırıyoruz ama aynı şeyi parazitler yapınca dehşete kapılıyoruz. Peki bu çifte standart neden?

Parazitler, insanlar ve doğanın biraz da can sıkıcı yüzü üzerine düşüncelerim oluştu.

Parasyte: The Maxim’i izlerken sadece “insanlar parazitlere karşı savaşıyor” gibi düz bir çatışma izlemedim ben. Aksine, bu çatışmanın çok daha derin bir anlamı olduğunu fark ettim: Varlıklar hayatta kalmak için birbirine zarar verirken, kim haklı? Ya da daha doğru sorarsak… Hangimizin yaşama hakkı daha meşru?

Şöyle bir düşünelim: İnsanlar tarih boyunca hayatta kalmak için başka canlıları öldürmüş. Hayvan kesmek, yemek, doğanın parçası gibi görülüyor. Ama parazitler bunu yapınca korkunç ve etik dışı oluyor. Neden?

Çünkü insanın yaptığı şey meşru görülüyor; biz konuşuyoruz, düşünüyoruz, uygarlık kuruyoruz. Ama parazitler? Onlar sadece içgüdüsel. Hayatta kalmaları için başka bedenleri kullanmaları gerekiyor. Yani ne bir idealleri var, ne de “kötülük” diye bir dertleri. 

Ama işin çine etik girince işler karışıyor. Çünkü biz insanlar sadece hayatta kalmaya çalışmıyoruz, aynı zamanda zarar veriyoruz — hem de bilinçli bir şekilde. Ekosistemleri bozuyoruz, savaş çıkarıyoruz, türleri yok ediyoruz. Parazitler ise sadece hayatta kalmak istiyor. Bu noktada gerçekten durup düşünmek gerek: Zararı bilinçsizce veren mi daha tehlikeli, yoksa farkında olarak yapan mı?

Son Söz: Düşmanın Aynadaki Yansıması

Parasyte: The Maxim bana şunu sorgulattı: Biz insanlar parazitlerden daha mı az yıkıcıyız? Hayır. Parazitler belki birkaç bireyi öldürüyor. Bizse türleri yok ediyoruz. Felaketler yaratıyoruz. Ve bunu çoğu zaman sadece hayatta kalmak için değil, konfor için, hırs için yapıyoruz. Dolayısıyla “düşman” kim sorusu düşündüğümüz kadar siyah beyaz değil. Hatta mevcut düzenin içinde oldukça gri bir noktada.

Belki de parazitler düşman değil, sadece doğanın bizden farklı işleyen bir yüzü. Belki onları korkutucu bulmamız, bize kendi doğamızı hatırlatmasından. İnsan olmanın ağırlığı, sadece yaşamak değil; yaşarken verdiğimiz zararların farkında olmak. Parasyte: The Maxim de bize bir ayna sunuyor, düşmanın aynadaki yansıması biz olabilir miyiz? Varın burasını izledikten sonra siz düşünün. Ama rahatlıkla söyleyebilirim ki bu anime, bana sadece bir savaş değil, bir yüzleşme izlettirdi.



Okur, yazar, izler